“Zengezur” Eserinden Bölümler

“Zengezur” Eserinden Bölümler

 

ADTM – ünlü Azerbaycan yazarı Eyup Abasov’un 1956 – 1957 yılları Ermeniler tarafından eski Azerbaycan bölgesi olan Zengezur’da yapılan kanlı katliamları anlatan iki ciltlik “Zengezur” eserinden bazı bölümleri dikkatinize sunmaktadır.

Eserden seçme bölümler İngiliz, Rus, Türk, Fars, Arap, Gürcü, Fransız, Ukrayna, Çek, İspanyol, ve Almancaya çevrilerek gereken uluslararası basın- yayım kurumlarına gönderilmiştir.

 

Eyup Abasov – dram yazarı, gazeteci, Azerbaycan Emektar Sanat Adam’ı.

1905’de Azerbaycan Zengezur bölgesi Şeki köyünde (bugün Ermenistan’ın Sisyan ilçesi) doğdu. 1918’de general Andronik Ozanyan’ın Ermeni çeteleri tarafından Zengezurda yaptıkları soykırım sonucu yakınlarını kaybetti. 13 yaşında katliamdan kurtulmuş az sayıda olan köylüleri ile Nahçivan’a göçeder ve akrabalarının yanında yaşamağa başladı. 1930’da Azerbaycan Devlet Eğitim Enistitüsü Dil ve Edebiyat bölümünü bitirdikten sonra 1934 – 1937’de Leningrat’ta (bugün Sankt-Peterburg) editörlük ve tercümanlık eğitimi aldı.

1956 -1957’lerde Ermenilerin Zengezur’da yaptığı katliamları, Andronik, Dro, Njde gibi kan dökücü Ermeni zalimlerini ustaca tasvir ettiği iki ciltlik “Zengezur” tarihi eserini yazdı.

52 yaşlı yazar 1957’de bu eseri yayımlandıktan bir süre sonra – aynı yılın 18 aralığı vefat etti.

ADTM – belgeler ve kanıtlara dayanarak yazılmış bu tarihi eserin bazı bölümlerini  sizlerin dikkatine sunuyoruz.

 

ZENGEZUR ROMANINDAN BAZI BÖLÜMLER

 

“Kızılcık köyü bu güne kadar böyle kalabalık olmamıştı. Evler, sokaklar, harman sahaları insanlarla dolmuştu. Onlar bu güzel yaz gecesi köye misafir olarak deyil, acımasız ölüm pençesinden kaçarak sığıntı gibi gelmişlerdi. Bu insanlar dağıtılmış, yakılmış köylerden – Ağudi, Vağudi, Urud, Karakilse’den gelmişlerdi. Hepsi de Andronik’in top, tüfeğinin ateş yağmurundan kaçarak kurtulmuşlardı. Fakat tehlike tam savuşmamıştı...”bala, vay”, “bacı, vay”, “ata, vay”, “ah yavrum  kaldı”, “yurdum, barkım yandı”, “əkmək...” ahu-figanları yürekleri parçalıyor, kulakları sağır ediyordu...Bu yerlərde yemək için ot bile, ısırgan bile kalmadı...Andronik çetesini ve Ermeni halkını Gorus’da bir meydana toplayarak  her kesi “zafer”le tebrik ederek şöyle demiş: Görüyorsunuz, Türkiyede helak olmuş Ermenilerin intikamını Zengezur müslümanlarından işte şöyle alıyorum! Evet, daha bitmedi  diğer müslüman köylerini de böyle yerlebir edeceğim”.

 

 

“1919 yılı  haziranın sonları...Mal-mükünü, parasını kendisiyle ala bilen zenginler ve bazı köylüler istisna, Zengezur köçkünlerinin günlük hayatı giddikçe kötüleşmeğe başlar. Binlerce insan sefalet içinde idi, onların giysileri yokdu. Boğazları dolanmış bu fakirlik zincirini bir türlü koparıp atamıyorlardı. İği yaşamak için değil sadece ölmemek için her türlüceya gönül gerir, tahkirlere karşı tahammül etmeğe mahkumdurlar. Zengezur göçebeleri bu berbat ve sefil durumda bile hayatın içinden bir mutluluk güneşinin doğacağını bekliyorlardı. Hər kəs yerlebir edilmiş olsa bile kendi öz köylerine geri dönmek hasretiyle yanıp tutuşorladı. Fakat taşnakların yönettikleri bir toprağa dönmek mümkün değildi...

 

“Diyorlar ki, suda boğulan elini saman çöpüne atar. Hayat ve ihtiyaç bu mazlumları her işi yapmağa mecbur edirdi. Kimisi çobanlık, kimisi bostan, suvarma işleri yapar, bazısı çıkrıkla yün eğirir, hurda işleri, dilencilik yapardı.

Bazı göçgünler yerleştikleri topraklardan gitmek istemiyor “ölsek bile şuradaca ölelim” diyor, bazıları hiç olmazsa bir defa doyunca yemek yemek arzs ile köy – köy gezerek iş arıyordu. Öğle bir gün olmazdı ki, onlardan bu veya diğer köyde hastalıktan ve açlıktan ölen olmasın. Vatanlarından on ay ayrı düşen bu zavallıları yazın sıcağında ishal, kışın souğunda zatürre öldürüyordu.

 

...Köylüler, fakirler! Taşnak yönetimi zenginlerin, meliklerin, ağaların devletidir. Onlar geldikten sonra köylerin durumu daha da kötüleşti. Köylüleri açlık ve fakirlik yordu. Taşnakların Gürcü ve mülümanlarla yaptıkları savaşı durdurmak istemiyorlar, tam tersi arayı daha da alevlendiriyorlar. Elinizdeki azcık buğdayı, hayvanı alarak ordularına yedirdiler. Eviniz-barkınız açlıktan perişan, bin türlü vaadlarla sizi kandırıyorlar. Fakirler çocuğuna bir lokma ekmek yedirmek için topraklarını satmağa mecbur kaldı. Zenginlerse “Benim size verecek fazla toprağım yok”. “Tohum ise borç olarak verilmez, gidiniz kendinize bir çare arayın”...- diyor.

 

Ermeni subayı dedi:

-         Ara, a deli musurman, ukalalık etme, boş-boş konuşma! Siz nasıl Zengezuru ala bilirsiniz ki? Amerikalılar ve general Denikin bizim tarafımızda! Sizi Eskerana kadar kovacağız. Durun daha Karabağı, Nahçivanı da elinizden alacağız!”

 

“Kubatlı Devrim Komitesi başkanına!

“Zengezurdan kaçarak sizin kazaya sığınan Ermeni komunistlerini ve partizanlarını acil yanıma göndermenizi tavsiye ediyorum. Geri dönmezlerse evleri kundaklanacak, aileleri çocuk, yaşlı demeden kurşuna dizilecek. Geri dönen Ermenilere dokunmayacağımıza söz veriyorum.

G.Njde. 10 haziran 1920 yılı”.

 

 

“Yeni topraklar işgal etmek, her iki millet arasına ırkçılık tohumunu ekmek, onları bir-birine düşürmek için başlattıkları bu savaş uzun sürmese bile, kendisiyle büyük zararlar getirdi. Her iki taraftan ölenler, yaralananlar vardı. Evler yağmalandı, fakat Ermeni köyleri zarar görmedi. Onlar evlerinden olmadı, tehcir edilmedi”.

 

 

İkikatlı evin önündü bir kalabalık vardı. Kendi aralarında bir şeyler konuşan bu eskipüskülü üzgün insanlar haber bir haber bekliyorlardı.  Bir hayli keçdikten sonra 58-60 yaşlarında ortaboy, geniş omzlu, saçı, bıyıkları beyazlamış, Rus generalı üniformasında bir adam içeriden balkona çıktı. Onu görür-görmez her kes:

-Andronik paşa! Andronik paşa! - deye alkışladı.

Andronik elini kaldırarak onların sakin olmalarını istedi. Her kes sakince ona bakıyordu.

Andronik dedi:

-         Gahdaganlar! (Ermenice göçgün demektir-H.N.) Evinden, barkından olmuş Ermeniler! Ben sizi anlıyorum. Oturmağa eviniz, becermeğe toprağınız, yemeğe ekmeğiniz yoktur. Siz onları Erdehan, Kars, Sarıkamışta bıraktınız. Burada sizin derdinize ağalayan, sizinle ilgilenen bir kimse yoktur. Bu yüzden benden yardım istemek için geldiniz. Ben ne gerekiyorsa yapacağım.  Sizleri bu hale koyan Türklerden Türkiyede öç alamadıysam bile, Kafkasya’da şu Zengezurda alacağım. Bir az bekleyin, o gün gelecek, şimdi evlerinize gidin!

“Peki, ne zaman? Biz geçinemiyoruz!” – sesleri yükseldi. Andronik onların verdikleri soruları, dedikleri sözleri kala almadan içeriye girdi.

İnsanlar birinin yüzüne baktı. Kalabalıktan yüksek ve alçak konuşma sesleri  çkmağa başladı.

“Zengezurda kimden öc alacak ki? O bize nasıl yardım edeceğini söylemedi. Boş verin gidelim, Andronik paşadan bize yar olmaz.

“Andronik sırıtarak:

-Hangi devlettir o? – dedi.

-Ermenistan milliyetçi devleti.

-Galiba, siz Tiflis devletii demek istediniz? O devlet işe yaramaz bir şeydir!

-Bence, asker politika konusunda daha uyanık olmalı. Artık Tiflis yönetimi deye bir şey yoktur. Transkafkasyada üç devlet var: menşevik, musavat ve Ermeni devleti yönetimleri. Siz Ermeni olduğunuz için Ermeni devletine uymalısınız. Nereli olduğunuzu, ne iş yaptığınızı ve nereden burala geldiğinizi öğrenmişiz. Sizin de bizim de amacımızın aynı olması gerekir. Şunu demek istiyorum, siz başınıza topladığınız bu çeteyi Ermeni ordusuna katmalısınız. Kendiniz ise bir Ermeni subayı gibi kendi ordunuzda hizmet etmelisiniz. Siz...

Andronik onun sözünü keserek:

-Ben basit bir subay deyilim sayın generalım! – dedi.

-Bir tek adın önemi yok, size paşa da diyorlar. Fakat bu aslında Türk subaylarına ait bir addır, siz Ermüni olduğunuz için size yakışmıyor. Ne ise bizim Zengezur’da topladığımız ordu bu Gorus’ta ikamet edecek. Onlar arasında bir karşıdurma olmamasına çalışmak gerekir”.

 

“Keşiş dedi:

-İçmezden önce sizlere iki şey söylemek isterim, - her kes ona baktı. Keşiş şöyle devam etti: - sayın Pristav buyurdu ki, Kafkasya halklarının dillerini öğreniyor. Bu çok iyidir, fakat önce Ermeni dilini öğrense daha güzel olurdu. Çünki, Ermeni dili, Ermeni tarihi daha eskilere dayanıyor.

-Onu da öğreniriz, keşiş, - deye pristav gülümsedi.

Onun gülüşündeki alaycı tavrı anlayan Mesrop mahcup olarak dedi:

-Evet, evet, sayın Pristav, ben Ermeni milletinin çok eski bir tarihi olduğunu kanıtlamak istiyorum. Sözüm o ki,  Ermeni dilinde okul açılsın”.

 

 

“Keşiş Mesrop’un bu sözleri Ermeni kilse düşüncesinin mahsulüdür: “Benim milletim tüm milletlerden alidir. Hiç bir milletin tarihi Ermeniler kadar kadim deyildir. Hangi taşı kaldırırsın kaldır altından Ermeni tarihi çıkar.

 

“Andronik birinci savaşta yaptığı yanlışları tekrarlamak istemiyordu. İkinci saldırıda tüm çıkış yollarını kapatarak her kesi öldürmek istiyordu...Müslüman köylerinden hiç biri kalmamalıydı”.

 

“Njde dedi:

-Keşiş hazretleri, sen şu andaca Tehrana gitmelisin.

-Tehrana?

-Evet, keşiş hazretleri. Seni kendime yakın bir insan olarakTehrandaki İngiliz konsolöslüğüne Syunik yönetimi ve Ermeni milletinin temsilcisi olarak gönderiyorum. Onlarla görüş, konuş.

Syunik yönetiminin Zengezur ormanlarını, bakır madenlerini, tüm eraltı zenginliklerini onlara vermeği vaad ediyor. Nijde’nin onlara güvenerek bolşeviklere teslim olduğunu özellikle söyle. Peki, İngiliz orduları neden harekete geçmiyor? Neden bizi savaş meydanında yalnız bırakıyor. İngiliz devleti Transkafkasya gibi bir pırlantayı neden bolşeviklerin elinde kalmasına izin veriyor? Sonra İngiliz konsölünün yardımı ile İran yönetimi ile görüş. Bolşeviklerin Transkafkasyada güçlenmesi İran için her zaman bir tehlike olduğunu vurgula.  İran devleti de bize imkanları ölçüsünde bize yardım etsin.

 

“Yakın günlerde ordumuz saldırıya geçecektir. Sınıra yakın müsüman köyleri hepsi bizim olacaktır. Karabağa girmeği amaçlamışız. Vedi’yi ve onun çevresindeki köylerin hepsini işgal etmişiz. Şimdi oralarda Ermeni kardeşlerimiz meskunlaşmış. Ölenler ölmüş, sağ kalan mülümanlar İrana, Nahçivana kaçmış”.

 

Başı karlı, dumanlı dağlar, yeşil otları kurumuş yamaçlar Zengezur göçgünlerini koynunda fazla barındıramadı. Sanki, onların ahu-figanından sıkıldı. Yoruldu...Sıcak elbisesi, battaniyesi olmayan bu aç-üryan insanlar yaşam araışı içinde bir kuş misali diğer yerlere uçup gittiler. Bazıları Nahçivana yerleşti. Bazıları Kürdistan, Cebrayıl, Berde, Ağdam, Yevlah yönüne yol aldı. Elsiz-ayaksızlar, atsız, bineksizler, hastalar, yaralılar yakın bölgeleri seçti. Onlar Minkent, Mollaahmetli, Karakeşiş’e gitti. Oralarda da bir yer bulamayınca mağaralara doluştular.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

DİĞER MAKALELER