Çağdaş Dönemde Toprak Birliği İlkelerinin Yeni Açıları

Çağdaş Dönemde Toprak Birliği İlkelerinin Yeni Açıları

20.Yüzyılın politik uygarlığında demokratik ilkelerin var olduğu devletler kendi aralarında hiç savaşmadı. Bu veya diğer bölgede demokratik rejimlerin ortaya çıkma süreci, genelde bu topraklarda uluslararası gerginliği ve çatışmaların durdurulması eşliğinde görülür. Bu araştırmacıların belirlediği keskin olgudur. Sıkı demokrasilerin özellikleri sorunların siyasal ve yasal yollarla çözümünü şartlandırmış oluyor. Buysa onların hem iç, hem de dış ilişkilerine yansır ve devletler arasında karşılıklı ilişkilerin yönünü değişir.

  Hakan Memmedov

Bu olguyu devletlerin politik benzerlikleri ve politik yapı tiplerinin aynı olmasıyla açıklamak pek doğru olmaz. Örneğin, 20.yüzyılda politik düşünce ve sosyal politik planda birbirinin benzer, sosyalist devletlerde uluslararası çatışma ocakları çıkmıştı. Devletlerin sosyal politik benzerliği kendiliğinde çatışma ve savaşlardan sigortalanmaz. 20 Yüzyılın iki totaliter rejimin - komünist ve Nazi devletleri ideolojinin kurtarıcı doktrinini öne sürdüklerini hatırlatalım. Doktrin gereğince, bu devletlerin önemli amaçlarından biri de kendi ideolojilerini dünyaya yaymaktı. Bu da yayılma eğilimli dış politikanın egemenliğine neden oluyor, sorunlarla, bu bağlamda da silahlı çatışmalarla sonuçlanırdı.

Fakat uluslararası düzlemde devletin çalışması ve iddiaları uygun ekonomik, politik ve askeri potansiyele, rezervlere dayanmazsa, yürütülen dış politikanın strateji çıkmaza girmesi ihtimalleri de artar. Ermenistan da aynı durumla karşı karşıyadır. Bu ülkenin iddiaları ekonomik ve askeri güçsüzlük üzerine kurulmuş.

Sonuçta ülkenin krize gireceği ve "Büyük Ermenistan" hayalinin suya düşeceği kuşkusuzdur.

Yukarı Karabağ sorununda toprak etkeni önemlidir ve Ermenistan'ın sosyal ekonomik çıkarlarını (doğal kaynaklar, nüfus vs.) yansıtmaktadır. Araştırmacılara göre, bölücü havaya girmiş grup veya kesimlerin hepsi kendi çıkarlarını ulusal veya insanlık adına örtmeye çalışıyorlardı.

Bilimsel kaynaklarda ulusal çıkarlar anlayışının iki önemli açıklaması var. Bunlardan biri - liberal açıklamadır, burada ulusal çıkarlar gelişmiş demokratik ülkelerde vatandaşların genel çıkarı olarak anlaşılır. Dış politika alanında ülkenin üstlendiği görevler, bu bağlamda da devlet çıkarları bu ana fikre dayanmaktadır. Sonuçtaysa, ilk olarak ekonomik, politik, askeri alanlarda vatandaşların çıkarlarını korumaktadır ve onların güvenliğini sağlıyor. Böylesine mekanizmler yetişkin vatandaş toplumu olan demokratik ülkelerin dış politikasının şekillenmesini şartlandırır.

Bilim adamı - politikacıların diğer grubu bir başka ana fikri desteklemekteler - burada ulusal çıkarlar devlet çıkarlarıyla eşleştiriliyor. Yani ulusal - devlet çıkarları tercih edilir. Bu ana fikri derinden incelerken etnik konuya dayanan özgü bütünlük gibi devletin çıkarlarıyla milletin çıkarları eşleştirilemez.

Konuya bu denli yaklaşım, komşu devletlerle sorunlara neden olmaktadır. Çünkü bu nasıl olsa bu devletin dış politikasında bölücülük eğilimlerinin artmasıyla sonuçlanmaktadır. Buysa ülkenin gücünden değil, devletin bürokratik yapılarının güçsüzlüğünün belirtisidir. Bu yapılanmalar demokratik denetim ortamında etkenlik kazanamadığı için devletin anayasa hedeflerinin hayali yerini büyüklük taslamalarına verir. Ermenistan gibi tek milletli devlette de bu "Büyük Ermenistan" miti ortaya çıkıyor. Ermenistan'la Azerbaycan arasındaki çatışma, boş toprak istekleri, komşu devlete salınmış savaş - tüm bunlar bu mitin çıkardığı patolojilerdir.

Böylece, "Soğuk Savaş" sonrası kurulmuş devletlerarası sorunların özelliklerinden biri de onların iç sorunlarla ilgisidir. Devletler arasındaki çatışma nedenlerinden biri içte yaşanan dalgalanmalardır. Çünkü etnik politikanın bu şekilde yapılması bir azınlığın yeni liderlerinin daha çok yetki elde etmek isteğini şartlandırır. Onlar var olan devlet sisteminin yasallığı kuşku uyandırıyor, tüm yolları deneyerek azlığın kendi kaderini belirlemek hakkı abartılıyor, onu uluslararası politik sistemin eşit haklı subye olarak tanıtmaya çalışırlar. Yukarı Karabağ sorunu konusunda Ermenistan'ın bölücüleri desteklemesi bir yana dursun, açık şekilde çatışan taraflardan birine çevrilmesi yukarıda belirttiklerimizi bir daha kanıtlamaktadır.

80'li yılların sonunda SSCB'de perestroyka politikası sonrası Ermenistan'da yasal olarak birçok illegal toplum kurumları kuruldu. Ermeni ulusal harekâtı onları kullanarak yönetime gelme planını gerçekleştirmeye başladı.

İrevan'da yapılan mitingler, eylemler, imza toplama kampanyaları, Karabağ'ın Ermenistan'a birleştirilmesini talep eden açıklamalar, gönüllü çetelerinin kurulması - tüm bunlar yönetimde kalmak isteyen hükümetin hiçbir yasaya sığmayan adımlar atmasıyla sonuçlandı. 15 Haziran 1988 yılında Ermenistan Yüce Sovyeti Yukarı Karabağ Özerk Vilayetinin Ermenistan'a birleştirilmesiyle ilgili karar verdi. Azerbaycan Yüce Sovyeti ve SSCB Yüce Sovyeti kararın yasal olmadığını beyan etti ve böylece devletlerarası çatışmanın temeli atılmış oldu.

Ermenistan içindeki politik güçlerin yönetime gelmek için Yukarı Karabağ sorununu kullandığı kuşkusuzdur. Ter-Petrosyan yönetime geldikten sonra Karabağ'ı Ermenistan'a birleştirmek fikrini gerçekleştirmenin imkânsız olduğunu anladı. Bu bir tek Azerbaycan'la kanlı savaşa neden olmayacak, hem de ülkenin uluslararası camiadan uzaklaştırılmasıyla sonuçlanacak. Ermenistan yönetimi tam farklı yaklaşım sergileyerek, Karabağ sorununa direk katılımını yalanlamaya, kendisini üçüncü taraf olarak tanıtmaya başladı. 18 Şubat 1992 yılında Ermenistan YKÖV'nin Ermenistan'a birleştirilmesiyle ilgili ülke Yüce Sovyeti 15 Haziran 1988 tarihli kararını düşürmüş ve bu konuda Ermenistan uluslararası hukuka uyacak. Fakat yeni politik hat Başbakan R.Köçeryan ve Savunma Bakanı V.Sarkisyan'ın güçlü direnişiyle karşılaştı ve sonuç olarak Ter-Petrosyan istifa etmek zorunda kaldı. 30 Mart 1998 yılında Ermenistan Cumhuriyetinin yeni cumhurbaşkanı R.Köçeryan oldu.

Karabağ sorunu olmadan Ermenistan'ın şimdiki iktidarının yönetimde kalamayacağı zaten bellidir. Bu iktidar sloganlarla manipülasyon yaparak, seleflerinin yenilgili politikasını eleştirmekle uğraşıyor. Ermenistan yönetimi anlaşmış gibi görüntü sergilese de, tüm yollarla sorunun çözümünü uzatmaya çalışıyor ve bunun için kendi bağımsızlığını kısıtlamaya bile hazırdır.

Ermenistan'ın dış politikasının önemli hedeflerinden biri de uluslararası düzeyde "Ermeni Soykırımı"nın kabul edilmesidir. Ermeni politikacıları bu konuyu saygın kurumlarda (BM, Avrupa Birliği Meclisi vs.) gündeminde tutmaya çalışıyor. Ermenistan bu sorunun uyduruk soykırımı kabul etmeyen Batı devletlerinin baskı yöntemi - Yukarı Karabağ krizinin çözümüyle ilgili görüşmeler sürecinde Ermenistan'ın diplomatik savunmasını sağlayacak etkenlerden biri olarak tasladığını saklamıyor. Belli olduğu kadarıyla 2000 yılında Amerika Kongresi Ermeni Soykırımı taslağını gündemine çıkarmayı planlamıştı. Fakat Cumhurbaşkanı Clinton'un bizzat müdahalesi ve bu durumda "Amerika'nın ulusal çıkarlarının hasar göreceği" ile ilgili uyarısı sonrası bu konu gündemden çıkarıldı. Fakat Fransa'da J.Shirak ve L.Jospen vekillere bizzat baskı yapmaktan sakındılar, çünkü bu ülkede Ermeni diasporasının etkisi büyüktür. Yukarı Karabağ Ermenilerini "bir başka sefere" kurtarmak politikasıyla örtmeye çalışıyor.

Ermenistan'ın iş politikasında demokratik ilkelerin ve insan haklarının kabaca çiğnenmesi (Ermeni olmayan tüm nüfusun ülkeden ve YKÖV'den kovulması vs.), dış politikadaysa "Büyük Ermenistan" kurulması adına hiçbir uluslararası yükümlülüklerin yapılmaması tercih edilir.

Ermenistan - Azerbaycan - Yukarı Karabağ sorununun incelenmesinden sonuç olarak sorunun önemli etkeninin Ermenistan'ın Azerbaycan'a karşı toprak iddiaları, ana nedeniyse, Ermenilerin milliyetçilik ideolojisi ve Ermenistan içinde sürekli görünen siyasal kriz olmasını belli oluyor.  

 

 

 

DİĞER MAKALELER