Ermenistan - Azerbaycan Sorunu: Neden ve Sonuçlar

Ermenistan - Azerbaycan Sorunu: Neden ve Sonuçlar

Hakan Memmedov

Strateji konumu ve zengin petrol yataklarıyla seçilen Hazar Denizi havzası değişik ekonomik ve ticari çıkarların hep çakıştığı mekândır. Azerbaycan'sa şuan bölgeye etki göstermek isteyen büyük devletlerce önemli jeostrateji ve ekonomik zemin olarak görülmekte.

Güney Kafkasya bölgesi büyük gelişim potansiyeline sahiptir - bunu söz konusu yerlerin doğal kaynakları, jeopolitik konumu, buradaki ülkelere özgü manevi kültürel miras vs. gibi etkenler koşullandırır.  Fakat bu potansiyel bir tek politik ve askeri - politik istikrar olduğunda gerçekleşebilir. Diğer durumlarda birçok objektif ve sübjektif nedenler bu olanakların gerçekleşmesine engel olabilir. Bunlardan biri de etnik çatışmalardır.

Bölgenin gelişim tarihinin analizinden Kafkasya büyük imparatorların işgaline uğradıktan sonra bölgenin dünyanın en istikrarsız yerlerinden birine dönüştüğü belli oluyor. Soğuk Savaş bitikten sonra Avrasya enerji kaynakları petrol ve jeopolitik otorite uğruna mücadeleye bir tek ülkeler değil, özel şirketler de girdiler.

Kafkasya'daki çatışma ocakları hem bölge devletlerinin konum ve olanaklarını, hem de Bağımsız Devletler Birliğinin jeopolitik durumunu etkiledi. Şöyle ki bölge ülkeleri ister Kuzey ve Güney, isterse de Doğu ve Batı arasında kocaman ulaşım - komünikasyon koridoru yapmak şansı edindiler. Ulusal güvenlik, sorunların çözümü, kalıcı barışın ve istikrarın sağlanması konularıyla ilgili Kafkasya'nın yeni devletlerinin karşısında ciddi sorunlar durmakta.

Petrol uğruna mücadele, milletlerarası çatışmalar, belirsizlik, Kafkasya'nın güvenliğini tehdit eden etkenlerdir. "Tarihi topraklar"ını birleştirmek için yırtınan Ermeni bölücüleri Yukarı Karabağ Özerk Cumhuriyetinin Ermeni nüfusun haklarını savunmak bahanesiyle büyük iddia etmekteler. Onların amacı ilk olarak etnik ilkelere dayanarak idari bölünün yapılmasını başarmaktı. Sonuç olarak tüm bunlar bölgenin Ermeni olmayan nüfusunun sıkıştırılıp çıkarılmasına, sivil halka karşı terör eylemlerinin gerçekleştirilmesine, "etnik temizleme" politikasının yapılmasına neden oldu. Tüm bu cinayet olaylarının "tarihi adaleti yerine getirmek" çağırışları eşliğinde yapıldığını unutmamalıyız.

Bu veya diğer topraklarda kimin daha önce meskûnlaşmasıyla ilgili fikirler, çağdaş sınırların neye dayanarak belirlenmesi çabaları hiçbir zaman verimli sonuçlar vermediğini, tam tersi, hep milletçiliği ve çatışmaları daha da körüklendirdiğini belirtmemiz gerekir. Ermeni bölücülerinin odaklandıkları "tarihi adaletsizlik"le ilgili onların bilincinde biçimlenmiş düşüncelerdir. Onların milli düşüncesinin özgü "motoru" rolündeyse Avrupa ve ABD'deki çok sayılı Ermeni diasporaları görülmektedir. Bunlar genelde iyi teşkilatlanmış, kendi vatanlarıyla ilişkilerini korumuş diaspora dernekleridir.

Ermenistan illerinin genelinde, bu bağlamda Yukarı Karabağ Özerk Cumhuriyetinde Azerbaycanlılara Ermeniler on yıllarca beraber yaşadıkları için, bu bölgede sivil yolla tek milletli devletin kuruması imkânsızdır.

 

Soğuk savaş sonrası ortaya çıkmış Ermenistan - Azerbaycan - Yukarı Karabağ sorununun kendi tarihi vardır. Olayları doğru düzgün analiz edebilmemiz için, sorunun kısa tarihine bir göz atalım.

"Ermeni Meselesi"nin ilk tohumları daha 18.yüzyılda yeşermeye başlamıştı. Tüm Türkiye topraklarına yayılmış Ermeniler kendi ticaret burjuvalarını kurmayı başarmışlar. Batı kapitalizmi Yakın Doğu'ya kaymaya başladıktan sonra, Batı devletleri orta düzeydeki Ermeni burjuvasının desteğini kazanarak Türkiye ekonomisini parçalamak amacıyla onları kullanmaya başladı. Bir yandan Çar Rusya'sı "Hıristiyanları Müslüman Türkiye'sinin zulmünden kurtarmak" sloganıyla örtünerek, Karadeniz ve boğazları ele geçirmeye çalışıyor, öte yandansa Yakın Doğu'da Rusya'nın önemli rakibi olan İngiltere onun çabalarını önleyerek, kendi amacına ulaşmaya çalışıyordu. İngiltere Ermenilere "denizden denize, Büyük Ermenistan" vaadinde bulunmuştu. Aynı zamanda İngiltere Türkiye'yle gizli anlaşma doğrultusuna Kıbrıs'ı ele geçirmiş, yerineyse Rusya tehlikesine karşı beraber hareket etme sözü vermişti.  Böylece Türkiye Ermenileri himayeden yoksun kaldı. Fakat buna rağmen Ermeniler "Büyük Ermenistan" sevdasından vazgeçmediler.

Azerbaycan'daysa 18.yüzyılda "parçala, hüküm et" politikasına dayanarak, Azerbaycan'a sahiplenmek isteyen kuvvetlerin mücadelesi Bakü, Karabağ, Guba, İrevan, Nahçıvan vs. gibi hanlıkların ortaya çıkmasına neden oldu. 18-19.Yüzyıllarda Kafkasya'da otorite savaşı yapan İran, Türkiye ve Rusya arasında çelişkiler keskinleşti ve bu Azerbaycan halkının talihinden yan geçmedi.   

Çok sayılı bilimsel araştırmalar sonucu M.Ö. 3.yüzyıldan 19.yüzyıla, yani Rusya İmparatorluğuna girdiği zamana kadar Karabağ'ın hep Azerbaycan devletlerinin ayrılmaz bir parçası olduğunu kanıtlandı.

1721 yılında İsveç'te Niştad Barış Anlaşmasını imzaladıktan sonra Rus Çarı 1.Petro Hazar Denizi havzasındaki topraklara göz dikti ve 1723 yılında Bakü'yü işgal etti. Genelde Müslümanların meskûnlaştığı bu yerlerde pekişmek için 1.Petro bazı önlemler almaya başladı. O Hıristiyanların, özellikle de Ermenilerin bu topraklara göçürülmesini gerekli sayıyordu. 1.Petro'nun yaptığı bu politikayı sonralar Çar Rusya'sının diğer yöneticileri sürdürdüler. 1802 yılında Çar 1.Aleksandr N.Sisyanov'a mektubunda yazıyordu: "Her ne olursa olsun, bu veya diğer Azerbaycan hanlıklarında Ermenilerden yararlanılmalıdır". Çar Rusya'sının imparatorluk politikasına alet olmuş Ermeni milletçileri fırsattan yararlanarak "Büyük Ermenistan" hülyasını her türlü yolla gerçekleştirmeye çalışıyorlardı. General Yermolov 1817 yılında Kafkasya'ya geldikten sonra, tüm halkların bağımsızlıklarını kaybettikleri denilebilir. Karabağ yöneticisi Mehtikulu Han İran'a sığınmak zorunda kaldı. Türkmençay Anlaşmasının (10 Şubat 1828) 3.şıkkına göre İrevan ve Nahçıvan hanlıkları da Rusya'ya girdi. Türkmençay Anlaşması yapıldıktan hemen sonra 1.Nikaolay'ın 21 Mart 1828 tarihli fermanıyla İrevan ve Nahçıvan hanlıklarının topraklarında "Ermeni Vilayeti" adlı idari bölge oluşturuldu. Türkmençay Anlaşmasının 15.şıkkına göre İran Ermenilerinin toplu şekilde Karabağ, İrevan ve Nahçıvan bölgelerine tehciri sürecine başlatıldı: "... bu günden başlayarak, ailesiyle beraber serbest şekilde İran'dan Rusya'ya geçmek için insanlara bir yıl zaman tanınıyor...". 1829, 1878 yıllarında Rusya - Türkiye savaşları sonrası benzeri olaylar görüldü.

Tüm bunlara rağmen, 19.yüzyılda İrevan Guberniyası (İli), Bakü ve Gence guberniyalarından sonra Azerbaycanlıların yoğun yaşadığı bölgeydi. Fakat 1905 - 1906'lı yıllarda Ermeni - Müslüman çatışması ve 1918 yılının mart olayları bu guberniyada Azerbaycanlıların sayının epey azalmasına neden oldu. Bununla bile Sovyet rejimi kurulduktan sonra da Yukarı Karabağ bölgesi Azerbaycan'ın içinde kaldı.

Sovyet yönetiminin 5 Temmuz 1921 yılı tarihli kararında yazıyordu: "... Müslümanlarla Ermeniler arasında barış gerekliliğini, Yukarı ve Aşağı Karabağ'ın Azerbaycan'la daimi ekonomik ilişkilerini göz önünde bulundurarak, Dağlık Karabağ'a geniş özerklik vermekle, onun Azerbaycan SSC'nin içinde kalmasına karar verildi".

SSCB'de gerçekleştirilen perestroyka ve demokrasi süreçleri yeni toprak iddialarının ortaya çıkmasını tetikledi. Ermeni milletçileri harekete geçerek, Azerbaycanlıları Ermenistan'dan ve Karabağ'dan kovmaya başladılar. Sonuçta Azerbaycan'ın işgal edilmiş şehir ve köyleri harabeye dönüştü, yüz binlerce insan çadır şehirciklerine sığındı, fakat Ermeni silahlılarıysa henüz terör eylemlerini bırakmış değiller.

Dünya da bu sorunun ne eski düşmanlığa, ne de dini ve kültürel çatışmaya dayanmadığını biliyor. Sorunun gerçek nedeni: Bölgesel etkenlerle dış güçler arasındaki çıkarların çakışması ve sadece olarak, toprak uğrunda yapılan mücadeledir. Bu konuda yapılan bir araştırmada barış süreçleriyle petrol boru hatlarının güzergâhları arasında net ilişkinin olduğu da belirtiliyor. Barış süreçleri ve petrol diplomasisi karışık jeopolitik düğüm oluşturmuş. Önce büyük devletler sorunlardan ve petrolden jeopolitik dalavere aracı olarak kullandıklarını saklamaya çalıştılar. Petrol oyunlarının ve barış yapmanın önemli etkenleri (ABD ve Rusya) sorunların jeopolitik nedenlerini, bu bağlamda sorunların petrol boru hatları projeleri arasındaki ilişkileri örtmeye çalışmalarını tercih etmeleri, sorunların "iç" motiflerini kabartmaya çalışmaları boşuna değil. Tüm bunlara rağmen, yazar büyük devletlerin, tüm durumlarda bölgede barılın ve istikrarın sağlanmasında ilgili olduklarını hesap ediyor. Durmayan çatışmalar, genellikle, bölücü grupların milletçi ideolojisinden su içiyor ve sorunun adil çözümüne yalnız yüksek politik kültür temel oluşturabilir.

 

 

 

 

DİĞER MAKALELER